Böyle bir karşılaştırma yapmamın nedeni öldürenin deprem olmadığını göstermek ve Türkiye’nin bence sahip olduğu teknik elemanlar ve işçiler ile yanlış tasarım prensibini uyguluyor olması. Aslında sorun prensipten ziyade o prensibin düzgün uygulanamamasında. Türkiye’de kullanılan taşıyıcı sistemlerin arasında açık ara en yaygını betonarme çerçeve sistemler. Ben ise Türkiye’nin bu sistemler ile tasarım prensibi benimsemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Nedeni ise Türkiye deprem ülkesi ve sürekli depremler ile meşgul bir ülke. Bu karşılaştırmanın sonunda da çok açık bir şekilde perde duvarlı yapıların depremde cok daha iyi davrandığını göreceksiniz. Özellikle mühendislik seviyesi yerde olan bir ülke için harika bir tasarım şekli. Bu tasarım şekliyle Şili 1985 depreminde oldukça iyi sonuçlar almış. Ama Türkiye’de maliyeti dolayısıyla pek sevilmeyen elemanlardır. Şili de ne gelişmiş bir ülke ne de mühendisleri çok iyi. Katıldığım bir seminerde Şili’de çalışan bir Alman Prof Şili’deki eğitim sisteminin ve kalitesinin kötülüğünden dolayı üniversiteye gelen öğrencilere ilk senelerinde hala daha lise eğitiminin devamını vermek zorunda olduklarından bahsetmişti.
Başlangıç olarak konuyla alakası olmayanlara depreme dayanıklı yapı tasarlarken önemli olan parametrelerden bahsedeyim. Depremin büyüklüğü (magnitude) veya şiddeti (intensity) inşaat mühendislerinin tasarımında rol oynamaz. Büyüklük denen şey depremin ortaya çıkardığı enerjiyi yansıtır, şiddet denen terim ise göreceli bir kavramdır. Bir bölgedeki o depremin etkilerini anlatir.
Derecelendirmeleri oldukça görecelidir. “Considerable damage in ordinary substantial buildings with partial collapse”. Örnek olarak böyle bir derecelendirmesi var. Türkiye’de tasarlanan bina ile Japonya’da veya Amerika’da tasarlanan binaların farkına girmiyor. Yani Japonya’da 8 şiddetine sahip bir deprem ile Türkiye’de 8 şiddetine sahip bir deprem çok farklı ivmelere sahip olabilir. Yani şiddet terimini duyduğunuz zaman bunun göreceli bir kavram olduğunu ve o bölgede deprem sonucu oluşmasi beklenen veya oluşan etkileri ifade ettiğini bilmelisiniz. Kötü mühendisliğe sahip bir bölgede ufak bir deprem daha yıkıcı etkilere sahip olabilir mühendisliği gelişmiş bir bögeye vuran büyük bir depremden.
Gelelim depreme karşı tasarımda rol oynayan ana parametrelere: En önemlisi ivme. Deprem sonucu yapılarda oluşan kuvvetlerin büyüklüğü ivme ve kütleye bağlıdır. Yani inşaat mühendisleri için depremin büyüklüğünden ziyade oluşacak depremin yerleşim bölgelerinde üreteceği ivmeler önemlidir. Tasarımda da önemli olan bu ivmelerin büyüklüğü (peak ground acceleration), büyük ivmelerin kaç kere tekrar ettiği, depremin süresi vs’dir.
İki depremi karşılaştıracak olursam da:
99 depremi: 37 saniye sürmüş, maksımum ivme değerleri de 0.3-0.4 g arasındaymış. Yer hareketinin plotu elimde olmadığından onun hakkında bir sey diyemem.
1985 Şili depremi: 60 saniye civarında sürmüş, maksımum yanal ivme değerleri 0.67 g’leri bulmuş. Yer hareketinin plotlarına bakınca da bazı yerleşim bölgelerinde oldukça yüksek ivmeler (0.5 g üstü) 3-4 defa tekrarlanmış.
https://core.ac.uk/download/pdf/4823175.pdf
Yukarıda attığım rapora göre Vina Del Mar şehrinde ivmeler 0.23-0.36 g, Melipilla şehrinde 0.6-0.67 g, San Felipe’de 0.35-0.43 g arasında ölçülmüş.
http://www3.ogs.trieste.it/bgta/pdf/bgta43.1.2_AKINCI.pdf
Bu verdiğim rapora göre de İzmit’te ölçülen maksımum ivme 225 gal, Sakarya’da 407 gal. 1 g = 981 gal. Buna göre İzmit’te ölçülen ivme 0.23 g’ye, Sakarya’daki de 0.41g’ye eşit oluyor.
Kayıpları karşılaştıracak olursak da Şili depreminde toplam 178 kişi hayatını kaybetmiş, 2600’e yakın kişi de yaralı olarak kurtulmuş. Gölcük depreminde ise Kocaeli’de 9500, Sakarya’da yaklaşık 4 bin kişi hayatını kaybetmiş. Toplam hayatını kaybeden kişi sayısı 18 binden biraz daha fazla. 2000 yılında 70 bin nüfusa sahip Yalova’da bile kayıp sayısı 2500. Şili ile Gölcük depreminin kayıp orani ise 1’e 100.
Bu iki depremi karşılaştırma sebebim ise iki ülke de mühendislik bakımından kötüler ama Şili’de perde duvara dayalı bir tasarım şekli ön planda iken Türkiye’de çerçeve sisteme dayalı bir tasarım şekli ön planda. Anlatmaya çalıştığım Türkiye’nin de bu tasarım prensibini benimsemesi gerektiği. Türkiye sahip olduğu mühendisler ile Japonların tasarım prensibini benimseyemez. Perde duvar işçilik ve mühendislik hatalarına çok daha toleranslı bir yapı elemanı iken çerçeveler ise Türkiye’de tasarlandıkları haliyle çok iyi mühendislik ve işçilik gerektiriyorlar. Bu ikisi de Türkiye’de bulunmadığı için sonucları görüyoruz.
Yeni ev almak isteyen veya taşınmak isteyenler bence perde duvarlı binalar tercih etsin. Türkiye’de çerçeve sistemlerin tasarımında büyük tasarımsal hatalar yapılıyor.
Hatırlatma: Yazılan makalelerden haberdar olmak istiyorsanız, sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.
1 Yorum
Merhaba. Yazının başlangıcında satırlar paragraf bitene kadar bitmiyor. Yazınızı siteye eklerken/aktarırken teknik bir sorun olmuş sanırım. Düzeltmeniz mümkün müdür?